YHGK 13.4.2011 E.2010/2-751 – K.2011/96

– Boşanmada Maddi Ve Manevi Tazminat Koşulları (Mülga Medeni Kanun İle Karşılaştırma – Kocanın Sadakatsiz Davranışları) 
– Manevi Tazminat (Boşanmada)

TMK.166174/1-2185 – HUMK.254 – 4722 Sa.Ka.1/1 – 743 Sa.Ka. 24143

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, boşanmaya neden olan olaylarda davalı kadının kusurunun eşit olup olmadığı, buna göre davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilip hükmedilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

Toplanan deliller ve özellikle davalıya ait telefon kayıtlarının dökümünden davalının yabancı uyruklu bir kadın adına kayıtlı telefon ile yaptığı yoğun telefon görüşmeleri ve davacı tanıkları ile gerekse bir kısım davalı tanıklarının beyanları uyarınca davalının yabancı uyruklu kadın ile evlilik dışı ilişkisi bulunduğu;

Bu durumun 4721 sayılı Kanunun 185. maddesinde düzenlemesini bulan sadakat yükümüne aykırı davranış teşkil ettiği, bu nedenle davalı kocanın boşanmaya neden olan olaylarda ağır kusurlu olduğu;

Davalı kocasının sadakat yükümüne aykırı davranışı karşısında davacı kadının davalıya karşı sözlerinin tepki olarak söylendiğinin kabulü gerekir ve sarf ettiği sözler nedeniyle eşit kusurlu sayılması olanaklı değildir.

Hal böyle olunca, boşanma sonucu diğerinin maddi desteğini yitirecek olan davacı kadın yararına maddi tazminata hükmedilmesi ve ayrıca davalının ağır kusur teşkil eden sadakatsizliğinin davacı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan ve eşit kusurlu olmayan kadın lehine manevi tazminata da hükmedilmesi gerektiği yönündeki direnme kararı uygun ve yerindedir.

DAVA ve KARAR için tıklayınız.

YHGK 22.12.2010 E.2010/9-749 – K.2010/674

– Gerekçeli Kararda Hakim İmzasının Bulunmaması

HUMK.388/5390

Kısa karar hakim ve katip tarafından imzalanmış olduğundan, gerekçeli karardaki hakim imzası eksikliği bozma nedeni yapılmamış; belirtilen imza eksiğinin ve adı geçen davalı vekillerinin usulünce düzenlenmiş vekaletname veya yetki belgelerinin tamamlanması için, dosyanın yerel mahkemeye geri çevrilmesi gerekmiştir.

DAVA ve KARAR için tıklayınız.

YHGK 13.4.2011 E.2010/12-677 – K.2011/133

– Şikayet (Şirkete Ödeme Emri Tebliğinde Usulsüzlük) 
– Ödeme Emri Tebliğinde Usulsüzlük (Şirkete) 
– Şirkete Ödeme Emri Tebliğinde Usulsüzlük

İİK.1617179/a-2366 – TTK.20/2309317320321336 – HUMK.428 – BK.321390,528/2

Ödeme emri tebliğ işleminin usulsüzlüğünü ancak tebliğ işleminin muhatabı olan borçlu şirket şikayet konusu yapabilir.

Şikayetçiler Yunus İsmail ve Çimen`in tek başlarına ve birlikte borçlu şirketi temsile yetkili olmadıkları anlaşılmaktadır.

Bu durumda icra takibinin borçlusu ve şikayete konu tebliğ işleminin muhatabı olmayan üçüncü kişiler Yunus İsmail Saka ve Çimen Ergut`un ödeme emri tebliğ işleminin iptali isteminin aktif husumet yokluğu nedeni ile reddi gerekir.

DAVA ve KARA için tıklayınız.

Y9HD 1.4.2010 E.2010/9011 – K.2010/8893

– Zamanaşımı Def`i (Kısmi Dava – Islah – İşçilik Hakları) 
– Kıdem Tazminatı (Zamanaşımı Süresi) 
– İşçilik Hakları (Zamanaşımı Süresi – Zamanaşımı Def`inin İleri Sürülmesi) 
– Ek Dava (Zamanaşımı Yönünden) 
– Islah (Zamanaşımı Yönünden)

HUMK.187188202/11 – 5521 Sa.Ka.7 – İK.5726/2283132 – 1475 Sa.Ka.14 – BK.50,5166101125126127128/1-2130131/son132/4133/2134135136137139 –TTK.12351259/1 – TMK.2

1. Kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez; zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7. maddesinde İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Bu nedenle zamanaşımı def`i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir.

Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı def’i de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder.

2. Gerek İş Kanunu`nda, gerekse Borçlar Kanununda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.

Kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanunu`nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur.

Keza tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5.maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2. maddesindeki tarafların maddi ve manevi tazminat, 28. maddede belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

3. Somut olayda;

Davalı, ek davadaki talepler açısından usulüne uygun olarak, süresinde zamanaşımı def`inde bulunmuştur.

Mahkemece karar gerekçesinde zamanaşımı itirazı tartışılmadan ek dava ile talep edilen alacakların da kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararda açıklanan ilkeler gözetilerek ek davada talep edilen hafta tatili ve genel tatil ücreti alacakları yönünden davalının zamanaşımı def`i değerlendirilmeden karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

DAVA ve KARAR için tıklayınız.

Y9HD 9.3.2010 E.2009/46261 – K.2010/6277

– Takdiri İndirimde Vekalet Ücreti (İş Hukukunda – Maddi Hata)
– Yargıtay İş Daireleri Kararında Maddi Hata (Vekalet Ücreti Yönünden)
– Vekalet Ücretinde Maddi Hata (İş Davalarında)
– Karar Düzeltme Yolunun Kapalı Olması (İş Davalarında Maddi Hata)

BK.4344

İş davası sonucunda, talepte takdiri indirim yapılarak, Borçlar Kanununun 43. ve 44. maddelerine göre indirim sebebiyle reddine karar verilen miktar yönünden, red sebebiyle avukatlık ücretine karar verilmesi yerinde değildir.

Karar bu yönden hatalı olup bozulması gerekmiştir.

DAVA ve KARAR için tıklayınız.

YHGK 6.4.2011 E.2010/4-650 – K.2011/67

– Muvazaa (Limited Şirket Müdürünün Taşınmaz Satımı) 
– Limited Şirkete Ait Taşınmazın Satımı 
– Limited Şirket Müdürünün Taşınmaz Satım Yetkisi 
– Limited Şirketin Konusu (Amaç Bölümünde Yazın “Alım Satım”ın Yorumu)

BK.18 – TTK.321388/3-4443/2542

Limited Şirket Müdürünün gerçekleştirdiği, muvazaalı satış işlemin iptali istemine ilişkin davada:

Şirket müdürünün temsil yetkisine dayanarak tek başına şirketin tek malvarlığı olan ve üzerinde petrol ofisi kurulu taşınmazı satmasının TTK.`nun 542. md. yollaması ile aynı Kanun 321. md.ne ve şirketin tüm malvarlığının elden çıkarılmasının da TTK.`nun 443/2. md.ne aykırı olduğu, ayrıca satışa ilişkin düzenlenen protokol ile tapuda gösterilen değer birbirlerinden farklı olduğu, tapuya tescil sırasında tarafların beyanlarının gerçek iradelerini yansıtmadığı, bu nedenlerle tapuda yapılan satışın muvazaalı olduğunun kabulü gerektiği gerekçesiyle, davanın kabulü ile dava konusu 415 nolu parselin tapusunun iptali ile davacı Tic. Ltd. Şirketi adına tapuya kayıt ve tesciline, dair direnme kararında bir isabetsizlik yoktur.

DAVA ve KARAR için tıklayınız.

YHGK 28.4.2010 E.2010/2-221 – K.2010/241

– Kesin Sürenin Şartları 
– İkinci Kez Verilen Süre (Kesin Süre) 
– Tanık Listesi İçin Kesin Süre Verilmesi (Tanık Ücreti Ve Davetiye Giderlerinin Belirtilmemesi) 
– Kesin Süreye Dair Ara Kararından Dönme (Usuli Kazanılmış Hak) 
– Usuli Kazanılmış Hak (Kesin Süre Kararından Dönme)

HUMK.163/1-2-3-4253

Kural olarak hakimin verdiği süre kesin değildir.

Kesinlik için şu iki koşuldan biri gerçekleşmelidir.

1. Hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kesin olması, bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır. Bu halde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş, ihtar edilmemiş olsa bile sonuç değişmez.

2. Kural olarak, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 163. maddesi uyarınca, kesin süreye ilişkin ara kararında, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her bir iş için ne miktar ücret yatırılacağının belirtilmesi, bilhassa tanınan sürenin yeterli ve elverişli olması, tanınan süre içinde yapılması istenen işlerin ne olduğunun hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması, kesin süreye uymamanın doğuracağı sonucun açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedilebileceğinin yine açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması, gerekir.

Her ne kadar, mahkemenin verdiği kesin süre şekli anlamda usulüne uygun ise de, yukarıda da açıklandığı üzere yargılamayı uzatmadığı sürece, savunma hakkının kutsallığının içeriğine dokunmadan kullanılması gereken bir usul hukuku yöntemi olduğu da dikkate alındığında, verilen kesin süre usul hukukuna konuluş amacına uygun kullanılmadığından, yöntemine uygun değildir ve bu suretle verilen kesin süre hukuki sonuç doğurmaz.

DAVA ve KARAR için tıklayınız.

YHGK 13.4.2011 E.2010/12-677 – K.2011/133

– Şikayet (Şirkete Ödeme Emri Tebliğinde Usulsüzlük) 
– Ödeme Emri Tebliğinde Usulsüzlük (Şirkete) 
– Şirkete Ödeme Emri Tebliğinde Usulsüzlük

İİK.1617179/a-2366 – TTK20/2309317320321336 – BK.321390528/2 –HUMK.428

Ödeme emri tebliğ işleminin usulsüzlüğünü ancak tebliğ işleminin muhatabı olan borçlu şirket şikayet konusu yapabilir.

Şikayetçiler Yunus İsmail ve Çimen`in tek başlarına ve birlikte borçlu şirketi temsile yetkili olmadıkları anlaşılmaktadır.

Bu durumda icra takibinin borçlusu ve şikayete konu tebliğ işleminin muhatabı olmayan üçüncü kişiler Yunus İsmail Saka ve Çimen Ergut`un ödeme emri tebliğ işleminin iptali isteminin aktif husumet yokluğu nedeni ile reddi gerekir.

DAVA ve KARAR için tıklayınız.

Y.C.G.K. 14.7.2009 E.2009/8-72 – K.2009/198

– Şüphe (Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılmaya Azmettirme) 
– Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılmaya Azmettirme 
– İn Dubio Pro Reo (Kuşkudan Sanık Yararlanır) 
– Ceza Mahkumiyetinin Şartları (Şüphe)

TCK.3538/15363109/2,3-a/b

1. Katılanın varsayıma dayalı iddiaları dışında sanık Fatih`in diğer sanıkları azmettirdiğine ilişkin bir kanıt bulunmadığı gibi, diğer sanıkların soruşturma ve kovuşturma aşamasında alınan beyanlarının tamamında kendilerini sanık Fatih`in azmettirmediğini açıkça beyan etmişlerdir.

Diğer taraftan, gerek sanık Fatih Güçlü`nün, gerekse sanık Ayhan Kaya`nın katılanı cep telefonu ile arayarak ve mesaj çekmek suretiyle tehdit ettiği yolundaki katılanın iddialarını doğrulayacak dosyaya yansıyan herhangi bir tespitte bulunmamaktadır.

2. Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır.

Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz.

Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır.

Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir.

Ceza yargılamasında mahkumiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilmesinin tek yolu da budur.

Bu itibarla, kesin bir kanaat vermekten uzak kanıtlara ve varsayımlara dayanılarak, sanığın kişiyi hürriyetinden yoksun kılmaya azmettirme suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsiz olup, direnme hükmünün bu nedenlerle bozulması gerekmektedir.

DAVA ve KARAR için tıklayınız.

YCGK 16.6.2009 E.2009/1-114 – K.2009/161

– Lehe Yasanın Belirlenmesinde İlkeler (Hükmün Tesisine Ve İnfazına İlişkin Normlar) 
– Hükmün Tesisine Ve İnfazına İlişkin Normlar (Lehe Yasa Belirlenmesinde) 
– Adam Öldürmeye Teşebbüs Suçu (Lehe Yasanın Belirlenmesinde) 
– Yağma Suçu (Lehe Yasanın Belirlenmesinde) 
– Silahlı Yağma Suçu (Lehe Yasanın Belirlenmesinde)

TCK.2935/243/353628182/1-h149/1-a,d – 5252 Sa.Ka.9/3 – 765 Sa.Ka.313340,51/159/1-26271,
80448450/8497/1

1. 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesi, 23.2.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve öğretideki
görüşler birlikte değerlendirildiğinde;

Lehe yasanın belirlenmesi yöntemi, sabit kabul edilen olaya her iki yasanın ilgili tüm hükümlerinin birbirine
karıştırılmaksızın uygulanmak suretiyle ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesini ve bunların karşılaştırılmasını
gerektirmektedir.

Ancak bu karşılaştırmada, hükmün tesisi aşamasında uygulanması gereken normlarla, hükmün infazına ilişkin normlar
birlikte değil, ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulacaktır.

Bu değerlendirmede hükmün tesisi aşamasında uygulanması gereken düzenlemelerin aynı yasa kapsamında bulunup
bulunmadığına bakılmaksızın, sadece bir yasa değil bir müesseseyle ilgili düzenlemelerin yer aldığı yasalar
birlikte değerlendirilecektir.

2. Olayın Özelliğine göre:

Adam öldürmeye teşebbüs suçları açısından lehe yasa değerlendirilmesi yapıldığında, 765 sayılı Yasa hükümleri,
öldürmeye teşebbüs suçları yönünden hükümlü lehinedir.

Yağma suçu ile ilgili değerlendirmeye gelince, yağma suçu yönünden de 5237 sayılı TCY. hükümleri sanık
aleyhinedir.

Bu itibarla, sabit kabul edilen olaya, her iki yasanın ilgili tüm hükümlerini uygulayarak, sonuçlarını
karşılaştırmak suretiyle belirleyen Yerel Mahkeme direnme hükmü isabetli olup, onanmasına karar verilmelidir.

DAVA ve KARAR için tıklayınız.